Anadolulu Ressamlar ve Çinli Ressamlar
“Yüzünü görmek isteyen
cama bakar, özünü görmek isteyen câna bakar.”
Mesnevi’de Anadolulu ve Çinli ressamların hikâyesi anlatılır.
Hikâye basittir ama içine Büyük Anlamı sığdırabilmiştir. Sarayının salon
duvarını süsletmek isteyen bir hükümdar Çinli ve Anadolulu ressamlarla anlaşır.
Salon tam ortasından perdeyle ikiye bölünür. Çinli ressamlar durmadan boya
ister ve duvarı fevkalade resimlerle donatırlar. Anadolulu ressamların yaptığı
ise kendi duvarlarını iyice temizleyip durmadan cilalamak ve parlatmaktan
ibarettir. Verilen süre bitince, önce Çinli ressamların eseri görülür, çok
beğenilir. Gerçekten güzel ve göz alıcı resimler yapmışlardır. Sıra Anadolulu
ressamların resimlerini görmeye gelince, önce aradaki perde kaldırılır. Manzara
tek kelimeyle harikadır. Karşıdaki resimler olduğu gibi iyice parlatılmış olarak
duvara yansımaktadır. Resimler çok daha parlak ve derin bir şekilde adeta
ışıldamaktadır. Büyük ödül böylece Anadolulu ressamlara verilir.
Mevlâna hikâyenin kıssasını vermekle kalmaz. Hissesini de
verir. “İki yüz çeşit renge boyanmaktansa, renksizlik daha iyidir. Anadolulu
ressamların ezberleyecek dersleri, kitapları yoktur; ama gönüllerini adam
akıllı cilalamışlar, istekten, hırstan, cimrilik ve kinden arınmışlardır.
Gönüllerini cilalamış olanlar, ilahi güzellikleri zahmetsizce görebilirler.”
Hisseyi burada sona erdirip bu kısmı da bitirebilirdik. Ama hikâyenin farklı
yorumlarını da biz ekleyelim ki bu büyük literatüre ufak da olsa katkımız
olsun.
Neredeyse son üç yüzyıldır dünyanın ana hikayesi; başta
Batı’nın sonra tüm dünyanın teknolojiye ve bunun getirdiği kültüre adaptasyonu
ve eski geleneksel dünyanın değişim hikayesidir. Ülkelerin hatta insanların
bile gelişmişlik düzeyi teknolojiye olan adaptasyonu ve bunun getirdiği
politik, ekonomik ve sosyal standartlara ulaşıp ulaşmamasıyla ölçülüyor. Buna
göre; iyi ekonomi, daha çok üretip daha çok tüketen ekonomidir. En iyi ve ileri
ülke, dünyanın teknolojisine en çok katkıda bulunan ülkedir. En iyi bilim,
teknolojiye en çok girdi sağlayan bilimdir. Araba kullanan kişi ata binenden
daha gelişmiştir. Tüm imkanların, kolaylıkların içinde toplandığı çok katlı ve
süper güvenlikli rezidanslarda oturan kentli insanlar, göçebe çadırlarında
yaşayan yörüklerden daha ileridedir ve “gelişmiştir”. Londra’da uluslararası
bir şirketin ana merkezi olan bir gökdelende masa başında hayatını geçiren
birinin hayatı, Moğolistan’ın geniş bozkırlarında hayvancılıkla geçimini
sağlayan birinin hayatından daha özenilesi, değerli ve ulaşılması gerekendir.
İleridedir o çünkü. İşte bu hikâyenin Çinli ressamları; teknoloji ve modern
hayatla dünyayı şekillendirenler ve resmedenlerdir. Onlar yüzeyde kalanlardır.
Anadolulu ressamlarsa gerçekten iyi, hakiki, yaşanmaya değer, derine inen
hayatın peşinde olanlardır. Belki onların geliştirdiği dünyayı değiştiren
teknolojik ürünleri yoktur ama dünyayı bir çöplüğe dönüştürmemişlerdir. İnsana
gerçekten bir yere aidiyet hissi veren, bulunduğu yere bağlayan komşuluk ve
yakın akraba- kabile ilişkileri, lüks bir apartman dairesinde bir, iki belki en
fazla üç-dört kişilik çekirdek hayatlarından daha değerlidir onlar için.
Geleneksel olarak büyük ibadethanelerin etrafında şekillenen topluluk hayatı
onlar için, ruhunu kaybetmiş meydanlara, geniş caddelere ve alışveriş
merkezlerine yerini bırakmamıştır. Çinli ressamların sayısı tüm ülkelerde tüm
hızıyla artmaya devam ediyor. Dünya bunun acısını çok fena çekecek, çekiyor da.
Bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğunda, modernizmin,
kapitalizmin ve de teknolojinin kalbinde, İngiltere’de, Yalnızlık Bakanlığı
kurulması, olayları okumasını bilenler için ibretlik bir ders sunar.
Bir başka örnek. Gerçekten olunması gereken, anılmaya ve
olunmaya değer, kendini gerçekleştirmiş insan modeli de kariyeri üzerinden
tanımlanan insan modelidir. Buna göre, kimsin sorusunun cevabı çalıştığınız yer
ve bulunduğunuz pozisyondur. Görevinizdir. Hatta geçmişten bugüne gelen görev
silsilenizdir. CV denilen özgeçmişte özetlenebilecek bir hayat hikayesidir.
Filanca okulları falanca bölümleri bitirdi. Filanca yerde falanca unvanla işe
başladı. Filan şirketlerde falan görevlere atandı. Filan başarıları gösterdi.
Falanca yetenekleri var. Hobileri de var hatta. Fotoğrafçılık yapar, dalış
yapar, paraşütle bile atlar. Filan projelerin içinde yer almıştır, hatta
bazısını bizzat yönetmiştir. Bunu akademik kariyere, siyasi kariyere ya da
başka kişisel kariyer biçimlerine de uzatabilir, oralardan da örnekler
verebiliriz. Profesyonel kişilik. Okulların, üniversitelerin ideali bu kişilik
modelini şekillendirmektir. Buna göre Maslak’ta uluslararası ve kurumsal ve çok
profesyonel bir şirkette çalışan bir satış planlama uzmanı olmak, bir bakkal dükkânı
işleticisi veya bir çiftlik sahibi olmaktan daha olunası, daha emek harcanası,
değer görülesi ve tercih edilesidir. Günümüzün Çinli ressamları sadece “kişisel
kariyerleri” için yaşayanlardır. Onlar CV’lerinde yazdığı kadardır. Her şeyleri
odur. Kimlikleri, benlikleri ve üzerine bir ömür tükettikleri hayatları. Onlar
ömürleri boyunca bu CV’leri bir maske gibi taşımak zorunda olanlardır. Anadolulu
ressamlarsa gerçekten kendileri olmayı, kendilerini bulmayı, hakiki ve sahici
olmayı, kendilerini aramayı ve kendilerini keşfetmeyi her şeyin üzerinde
görenlerdir. Çinli ressamlar, sürekli o projeden bu projeye, o unvandan bu
unvana, o pozisyondan bu pozisyona koşturup ruhlarının boş duvarını bu
resimlerle süsleyenlerdir. Anadolulu ressamlarsa ruhlarını temizleyip
kendilerini tanımaya çalışanlardır.
Evet Çinli ressamların yaptıkları resimler de güzeldi. Ama
Anadolulu ressamların yanında soluk ve yüzeysel kalmaya mahkûmdular.
“Onlar, kendi benlikleri
hakkında düşünmüyorlar mı?”
* *
*
Yorumlar
Yorum Gönder