İşaretler
Dünyada birçok işaret vardı. Ondan uzaktık, ama kendisini
hatırlatması için birçok iz de bırakmıştı geriye. O güzel bahçeyi unutmayalım
diye, burada ona benzer bahçeler de görelim, böylece ebediyet bahçesini
unutmayalım diye. Ama insanın doğasında vardı unutkanlık. Neden her güzellikte
bir kusur vardı peki? Neden diken vardı gülde? Çünkü burası orası değildi. En
aşağılarda bir yerlerde (dünya) olduğumuz için her şey yarım yamalaktı. Sebebi
basitti. Her şey yarım yamalak olsun da her şeyin tam olduğu yeri hatırlayalım
diye.
En gelişmiş ülkede bile sefalet vardı. Ne kadar zengin
olursan ol, gün içinde birçok dert, sıkıntı, kaygı vardı. En güzel kadın bile
bir süre sonra can sıkardı. Her dönemde en azından bir savaş vardı. Her şey iyi
gitse bile sonrasında gene belirsizlik vardı. Nereye gittiğimizi bilmemenin
kaygısı. Buna rağmen her şeyi kontrol altına almak için ömür boyu uğraşıp
çabalarız. Paramı nereye yatırırsam daha güvenli acaba, hangi bölgede ev
alırsam daha güvenli, çocuğumu hangi okula gönderirsem daha güvenli, hangi iş
benim için daha güvenli, hangi yol daha güvenli, uçak mı otobüs mü, hangi
mesleği seçersem hayatımı garantiye alırım, eşime, dostuma, sevgilime gerçekten
güvenebilir miyim? Aradığımız şey güvenlikti ömür boyu. Hiç sonu gelmeyen bir
arayış.
“Fakat Şeytan, oradan
ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları durumdan
çıkardı. Biz de: 'Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde
belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır' dedik.”
İçinde bulunulan o durum işte güvenlik ve esenlik yurduydu.
Oradan buraya düşüşle birlikte ömür boyu bazen bilinçli bazen bilinçaltı
arayışımız o güvenlik ve esenlik bahçesini arayıştı. Doğar doğmaz annemize yapışmamız
o bahçeyi arayıştandı, sevgiliye sımsıkı sarılırken orayı aradık, güzel bir ev
hayali aslında oradaki evin hayaliydi. İnsanlarda güven aradık, çünkü orada her
şey tam güvendeydi. En güzel ülkeyi kurmak için uğraştık, yasalar yaptık,
yönetim sistemlerini değiştirdik, kurallar koyduk, ki aradığımız Selam ve Barış
yurduydu (Dar’us-selam/ Jerusalem) aslında. Ekonomiyi iyileştirmeye çalıştık ki
nimetler elimizin altında olsun, istediğimizi giyelim, yiyelim, aç kalmayalım,
endişe duymayalım. Aynı oradaki gibi. Buna rağmen ne yaparsak yapalım elimize
yüzümüze bulaştı çoğu zaman yaptıklarımız. Sevgilimiz aslında o kadar
sevmiyordu bizi. Para bazen değer kaybediyordu. Güvendiğim şirket beni işten
çıkarabilirdi. Ya da şirket iflas edebilirdi. Ülkede savaş çıkabilirdi. Baskı
olabilirdi, haksızlıklar yaşanırdı. İnsanlar kazık atardı, ne hinlikler
yaparlardı, bazen suya götürür susuz getirirlerdi.
Deniz kenarında kumdan kale yapan çocuğun kaleyi gerçek
zannetmesi gibiydi halimiz. Bir dalga gelir, kumdan kale yıkılırdı. Sonra bir
daha yapardık kumdan kaleyi. Bu sefer daha dayanıklı dediğimiz zaman daha büyük
bir dalga gelip yıkardı.
“Allah’tan başka dostlar
edinenlerin örneği, kendisine ev edinen dişi örümceğin örneğine benzer. Gerçek
şu ki, evlerin en güvensizi dişi örümceğin evidir.”
O yüzden kumdan kaleleri değil denizi dost bilmeli. Aynadaki
yansımaya aldanmamalı, görüntünün arkasındaki gerçeğe geçmeli. Sureti aşıp asla
varmalı.
* * *
Yorumlar
Yorum Gönder