Okumak ve Aynanın Ötesi
“Andolsun kaleme ve satır
satır yazdıklarına…”
Annemin anlattığına göre, okumaya dört yaşında, annemin
üzerindeki kıyafetteki harfleri, karşı dükkânın tabelasındaki yazıları ve
gazete yazılarını ona hecelettirerek, okutturarak öğrenmeye başlamışım. Anne orada
ne yazıyor diye durmadan sorarmışım. Annem de sabırla cevap verirmiş. Tek tek
hecelermiş. Sonra beş yaşında kendim okumaya başlamışım. O günlerden bugüne
okumadan geçen günüm olmadı. Geriye dönüp baktığımda yaşım ilerledikçe giderek
daha da şiddetlenen bu okuma arzusunun dünyanın anlamını arayışla yakından
ilişkisi olduğunu görüyorum. Merak duygusu. Acaba o yazıyı yazanlar ne demek
istemişler? Dünyaya dair ne söylüyorlar? Öğrenmezsem çıldırırdım. Neden, neden,
neden? Görselden çok yazılı olanda aradım dünyanın anlamını. O harflerin,
kelimelerin, cümlelerin arkasında anlam dediğimiz bambaşka bir dünya vardı.
Görsel olan, bu dünyayı çok yüzeysel bir şekilde yansıtıyordu. Galiba bu yüzden
hiçbir zaman resme kabiliyetim olmadı, okuldaki resim ödevlerimi sağ olsun hep
annemin yardımıyla yapardım. Ama kompozisyona gelince en iyi notları alırdım. Bu
yüzden filmlerden çok romanları sevdim.
Okudukça daha çok merak duydum. Merak duydukça daha çok
okudum. Masallarla ve çocuk romanlarıyla başlayan okuma maceram liseye doğru
klasik roman ve hikâye üzerinden gitti. Lisenin sonuyla üniversitenin ilk
yıllarında sürekli şiir okurdum. Romantiktim o yıllarda. Üniversitenin sonuna
doğru rasyonel ve mantıksal tarafım giderek şiirsel tarafıma daha baskın çıktı.
Felsefe, din ve tarihle ilgiliydi artık okuduklarım. İlkokul yıllarında
okuduğum masallar da dahil olmak üzere tüm bu okuma serüveni içerisindeki temel
itici güdüm aslında anlam arayışıydı. Masallarda en büyük anlamın saklı
olduğunu anlamasam da sezerdim. Temel akış hemen hemen aynıydı tüm masallarda.
Başlangıçta her şey bütünlük ve tamlık içindedir. Sonra bir olay olur, o
bütünlük dağılır. Masalın kahramanı çeşitli maceralara çıkar, zorlukları aşar,
acayip olaylar yaşar, yolculuklara çıkar ve sonunda bütün çelişkiler çözülür,
yeniden denge ve bütünlük sağlanır (mesela prensesin kurtarılması) ve bütünlüğü
dağılmış zaman sonsuz zamana kavuşur (gökten üç elma düşmesi ve bundan sonra
hep mutlu bir hayat sürmeleri vb.). Kahraman artık başka biri olmuştur bu
yolculuğun sonunda. Her şey daha olgunlaşmış, yerli yerine oturmuştur. Bu
yolculuk ve kahraman motifi; aslında dünyadaki yerimizi ve yaşadıklarımızı
temel bir şablon olarak yansıttığı içindir ki bu kadar ruhuma işledi. Her
masalın bir giriş, gelişme ve sonuç bölümü vardı. O halde dünyanın ve hayatın
da olmalıydı. Dolayısıyla masal hiçbir zaman salt bir masal değildir. O yüzden
bu kadar merakla okudum her masalı, her kahramanın hikayesini merak ettim.
Çünkü aslında okuduğum orada, uzakta, benimle alakası olmayan birinin macerası
değil bizzat kendi maceramdı, kendi yolculuğumdu.
Masalların yerini hikâye ve romanlara bırakması aslında
çocukluğun masumiyet evreninden çıkıp dünyaya daha fazla entegre olmakla,
dünyaya daha çok inmekle ilgiliydi. Ama temelde aynı motif vardı. Sadece
kahramanlar ve olaylar değişmişti. Artık uzak ülkelerin birinde yaşayan bir
prensin devlerle savaşını değil de Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da öğretmenlik
yapan bir kadının yaşadıklarını, Osmanlı’nın son döneminde İstanbul’da
mirasyedi bir beyzadenin araba sevdasını veya ihtilal dönemi Fransa’sının
sefalet içinde hayat süren insanlarının hikayelerini okuyordum. O zamanlar
farkında olmasam da beni bu kadar merakla bu sayısız hikâyeyi okutturan şeyin
insanoğlunun dünya yüzündeki temel hikayesine duyduğum merak olduğunu
düşünüyorum şimdi. Tüm hikayeler aslında ortaktı. Başlangıçta bütünlük ve
tamlık. Sonra düşüş ve bozuluş. Olaylar, olaylar, olaylar. Kahramanın çıktığı
yolculuklar. Olayların çözülmesi. Ve tekrar sonsuz zaman. İşte anlam buydu.
Aslında aynı hikâyeyi değişik formlarda okuyordum. Şiire ilgim de dünyanın
büyülü, sihirli ve anlaşılmayıp sezilen derin anlamını duyumsattığı içindi.
Sonrasında bu derin anlamı şiirselliğin içinde değil de düzyazının daha sert ve
ciddi havası içerisinde okumaya başladığım için yönüm felsefe, din ve tarihe
çevrildi.
Tüm dinlerin tarihini okurken aradığım şey gene o Büyük
Anlamdı. Aslında temelde aynı anlamın farklı formlarda ifadesiydi söz konusu
olan. Son Peygamberin yalnızca Allah’a teslim olma, ona hiçbir şeyi eş koşmama
ve iyi işler (salih amel) yapmayı öğütleyen mesajı ile Hz. İsa’nın Rabbini tüm
kalbinle ve ruhunla sev, komşunu da kendin gibi sev mesajı aynı yolun farklı
şekilde ifadesiydi. Hz. Musa’nın on emrinden ilk beşi insanın Allah’tan başka
ilahlar edinmemesi, kendini yalnızca ona teslim etmesi ile ilgiliyken, son beşi
diğer insanlarla olan ahlaki ilişkilerle ilgiliydi (öldürmeyeceksin,
çalmayacaksın vs.). Mesaj temelde aynıydı.
Hitap edilen insanlar ve içinde olunan zaman farklı olduğu için sunuluş
biçimleri de farklı olmuştu. Her zaman gerçek olarak oralarda bir yerde bulunan
bu hakikat sanki benim kendisini keşfetmemi bekliyordu. Büyük ve Değişmez
Hakikat binbir şekle girerek kendisini buldurmak için işaretler (ayetler)
koymuştu evrenin her yerine. Ve yazılı olan her şeyin içine. O Büyük ve
Değişmez Hakikati yazının içinde bulmuştum ben de. Hem de tüm yazılanlar o
Büyük ve Değişmez Hakikati gösteriyordu. Sadece biçimler değişiyordu. Öz aynıydı.
Yazı işaretti, ayetti. Gerçekten okumasını bilene. Kabukta kalmayıp öze inene.
Saklı hazineyi keşfetmek isteyene.
İşte bu yüzden hayatımın sonuna kadar okumaya devam edeceğim.
Gazetelerde insanların işlerini ve kavgalarını, bilimsel makalelerde ve felsefi
kitaplarda aklın ve mantığın ışıltısını, roman ve masallarda değişmez
hikayemizi, Kuran’da ve diğer kutsal kitaplarda Büyük ve Değişmez Hakikati ve
Saklı Anlamı okumaya devam edeceğim. Yıldızların, dağların, yükseltilmiş göğün
ve yaratılmış tüm canlıların soluk bir şekilde işaret ettiğini, yazı ve
içindeki anlam daha parlak bir şekilde gösterdiği için. Aynada yansıyan görüntü
değildi aradığım, aynanın ötesiydi.
Çünkü aslında okuduğum şey kendi ruhum, kendi benliğim ve
kendi özümden başkası değildi.
“Oku, yaratan Rabbin
adıyla oku! O insanı alâktan yarattı. Oku! Çünkü Rabbin sonsuz kerem
sahibidir. O, kalemle öğretti. O, insana bilmediğini öğretti.”
* *
*
Yorumlar
Yorum Gönder